20 Ara 2013

Kitaplaşalım Sonuçları

20 Aralık bitmeden eşleşmeleri yaptım ki yılbasına yetişelim yeni yılın ilk günü yıla hediye kitabımızla başlayalım ^^

Instagramdan da katılımlar oldu. Onların kullanıcı isimlerini yazacağım.

Eşleşmeler:


Handan & Nihat Arsava
Çitlembik & @kayra77
Madam Dö Gonc (madamdogonc) & Maviumut (@nurnacr)
Keske Gercek Olsa (@damlacerrah) & NarCelen
Ayda Cerrah & Lupinin annesi
Pinuccia & Denizin yıldızı
@nihannorhan & Yeni Baslangıclar (@gizemndr)
@ndemiroz & Gülşah Elpe
 @ilknur80 & @fistiklitombi
@dilaraonatli & @rmmbr_


İşte bir eşleşme de böyle sona erdi :) Mail ile de bilgilendireceğim sizi. Bir sıkıntı olursa lütfen çekinmeden mail atın.
Kitaplarımızın yanına minik bir yeni yıl hediyesi iliştirmeyi ihmal etmeyelim ^^

İyi seneler, kitaplaşmalar ^^

30 Kas 2013

Kitaplaşalım ile Merhaba

Herkese Kocaman Merhaba ^^


Aylaaar oldu yazmayalı. Bazen unuttum bir zamanlar blogum oldugunu. Okumadığım zamanlar bile oldu. Ama sevdiğim canlarımın blog adını yazdığımda önüme serilen satırlarla günüm neşelendi çoğu kez. 

Sonra bugun son zamanlarda okuduğum kitaplarda hoşuma giden cümlelerin altını dahi çizmediğimi farkettim. Kendim için yaptığım bir şeyi blogumla katkılamıştım oysa ki. Şimdi ondan dahi vazgeçmek üzereyken aklım başıma geldi. Yeni sene yeni defter dedim kendi kendime.. Bugün gidip yine defter satın aldım daha doldurmadıklarım olsa dahi..

Sonra yine bu akşam ihmal ettiğim bloglarda dolandım..

Sonra kendi sayfama baktım.. Yeni yıl yeni yazı dedim kendi kendime.. Ama daha yeni seneye 32 koca gün var dedim.. Dayanamadım ^^

Bloga dönüş amacım yazma isteği elbet.. Ama bunu bir zamanlar uzun mesai harcayıp yaptığım bir etkinlikle taçlandırmak istedim. Hatta bu mesai ye canım blog arkadaşlarım da destek vermişti. Etkinlik demek istemiyorum aslında buna. Kitapseverler bilirler kitap hediye vermenin ve almanın ne kadar anlamlı olduğunu. Bilirsiniz di mi?

Kayfe uzun bir süre kapalıydı, hatırlayan, hala blog listesinde tutan, bu yazıyla kayfeme uğrayacak olan var mı bilmem.. 3 kişi de olsa 30 kişi de olsa haydi yeniden kitaplaşalım! Kitaplarımızın yanına yeni seneyi uğurlu kılacak ufak hediyeler iliştirelim. 


Maksat okuyalım, daha çok okuyalım ^^

Kitaplaşalım nasıl olacak derseniz? Elbet bilenler var.. Bilenler sayfayı aşağı kaydırabilirler :)

Blogger olmanıza gerek yok baştan anlaşalım ^^
Bu yazıya "Ben de varım!" temalı bir yorum bırakmanız kafi.^^
Bu hediyeleşmeye instagram'dan da katılabilirsiniz (hesabım : @dilaraonatli)

Son gün 20 Aralık

Sonra ben bir çekilişle eşleştirmeleri yapıp size buradan duyuracağım. 
Ha belki biz kaçıracağız senin sonuçları açıkladığın yazıyı derseniz sizi bir de maille bilgilendireceğim. Bu yuzden yorumlarında mail adresinizi de belirtirseniz çok sevineceğim.

İşte hepsi bu. 

Sonuçlar açıklandıktan sonra eşleştiğiniz kişi ile iletişime geçip belki sevdiği kitap türlerini öğrenip ona göre bir seçim yapmak ya da her şeyi kendinize bırakıp adresleri alıp kargolaşmak size kalıyor ^^

Yorumları heyecanla bekliyorum. İyi haftasonları ^^


1 Nis 2013

Nisan - Dünya Otizm Farkındalık Ayı



OTİZM NEDİR ?

Otizm, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğudur. Otizm genellikle yaşamın ilk 2 yılında ortaya çıkar. Otistik çocuklar genelde öğrenme zorluğu çekerler. Otistik çocukların büyük bir kısmında farklı seviyelerde zeka geriliği görülse de, zeka seviyeleri normal otistik çocuklar da vardır. Ancak genel zeka seviyeleri ne olursa olsun, Otistik çocuklar çevrelerindeki dünyayı algılamakta ortak bir zorluk çekerler
Bir annenin doğum sonrası çocuğunun (tüm özür grupları dahil olmak üzere) özürlü olma oranı %2dir; Otistik olması oranı ise %0.5′tir (eskiden bu oran 4/10.000 olarak değerlendirilirdi). Bir otistik çocuktan sonra, ikinci çocukta otizmin ortaya çıkması riski %3 dür. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklarından 4 kat daha fazla görünmektedir Her çocuktaki otistik belirtiler ve bunların seviyesi farklılık gösterebilir, bu nedenle otizmin seviyelerini kategorize etmek güçtür. Ayrıca, Asperger Sendromu ve Rett Sendromu olarak bilinen otizm formları da bulunmaktadır.


Otizm’i yakından tanıyan bir dostun yazısı:

Dağ ve Ağaç, Nisan 2011, Sedef Erken
Düşündüm de. Otizmle tanışalı iki buçuk yıl geçmiş. Bana bazen iki buçuk asır gibi bazen iki buçuk gün gibi gelen bir zaman dilimi. Zaman ne kadar göreceli. İnsanın biyoritmi ile dünyanın dönüşü arasında nasıl da garip bir paralellik ve ayrılık var aslında. Bir gün bazen bir ömür gibi gelir insana, bazen bir ömür bir an kadar kısa.
Otizmle tanışalı beri gözümün bakışı, kulağımın duyuşu, vücudumun işleyişi de değişti sanki. Beynimdeki kimyam değişti. Bakıp görmezmişim, duyup anlamazmışım meğer bazı şeyleri. Bedenimin içine yeniden girmeye çalışıyorum şimdilerde.
Oğlumla okul yoluna çıkıyoruz, giderken de dönerken de çocuklar ve anneler her yerde. Babasının elinden tutmuş yürüyen çocuk az nedense bizim memlekette. Babalar genelde çok yoğun, çok ciddi meseleler peşinde.
Beden dili gerçekten çok şey anlatır ya bazen. Gözüm yoldaki annelerin bedenlerine takılıyor. Tüm sevgileriyle yavrularının ellerini avuçlarının içinde sarmalayan şefkatli anneler. Bedenlerinde hayatın telaşı, zihinlerinde belki de hiç bitmeyecek her gün yeni ilaveleriyle büyüyen bir yapılacaklar listesiyle yol alan anneler.
İki kişilik bir yürüyüş aslında birlikte yapılır ya. Birlikte yürümenin de ortak bir ritmi vardır ya. Olmalıdır ya. Bunu düşünüyorum. Miniklerin bedenleri onlara yetecek büyüklükte. Adımları ancak bacaklarının boyu kadar. İsteseler de bizim gibi koşamıyorlar. Annelerinse acelesi var. Menzil belli, zaman az. Resme böyle bakınca hızlı hızlı yürüyen, hatta koşuşturan annelerin, minik ellerini tutmuş çekiştirdikleri pek çok minik insan takılıyor gözüme. Biz mi onları götürüyoruz bir yerden bir yere? Yoksa peşlerine mi takılmalıyız aslında?
Elime bakıyorum, hızıma bakıyorum, oğluma bakıyorum. Ve duruyorum. Yalnızca o andayım. Zamanı durduruyorum.
Elini bırakıyorum, hadi git diyorum, ne yöne gitmek istediğine sen karar ver. Ne yapmak istediğine de. Birkaç adım özgürce yürüyor. Asfalt yolun kenarında betondan kendisine kalan minicik bir dairenin içinde yaşayan bir ağacın yanında aniden duruyor. Toprağa bakıyor. “Dağ” diyor. Sonra bir kelime daha çıkıyor az ama öz söyleyen dilinden. “Ağaç.” Elini yeniden tutuyorum. İkimiz birlikte kollarımızın arasına alıyoruz ağacı. Birlikte ona sarılıyoruz. “Cici ağaç” diyoruz. “Tatlı ağaç.”
Şehrin en kalabalık yerinde, koskocaman bir kalabalığın ortasında yalnızız. Kornalar çalıyor. İnsanlar telaşla evlerine yetişmeye çalışıyor. Etrafımıza bakmıyoruz bile. Aldırmıyoruz bize bakan şaşkın gözlere. Ağacımıza sarılıyoruz. Birbirimize.
Ve aklımdan geçen dilimden dökülüyor. “Seni seviyorum. Sen hep özgürce yürü, seni izlemeyi ve götüreceğin yere gitmeyi kabul ediyorum.”  ”